Felyekunu min verâikum [28]
... Namaz kılmayanlar arkanızda sizi korusunlar, gözetlesinler. [29] Zemahşeri ayetin tefsirine, mezheb imamlarının "korku namazı" ile ilgili görüşlerini iktibas ederek devam ediyor. ... Yani düşman mevzilerine doğru yönelip dursunlar/beklesinler. [30] ... Diğer taife ise namaz kılmayan düşmanın karşısına geçip, seninle beraber namazda duranlara koruyuculuk yapsınlar. [31] Lafzen "onlar secdeye vardıklarında diğerleri (yani öteki grup) sizin arkanızda dursunlar." Bu deyimsel ifade, lafzi anlamıyla yorumlanmamalıdır. Klasik Arapça kullanımında "kâne min veraike" (Lafzen, "o sizin arkanızda idi") deyimi "o sizi korudu" yahut (askeri deyimle) "o size siper oldu" anlamlarına gelir, yoksa iki kişinin veya grubun karşılıklı maddi konumlarını tanımlamaz. [32] Bütün tefsir ve fıkıh kitaplarında, bu ayet çerçevesinde korku namazı açıklanırken "arkada bekleyenlerin" namaz kılanları korumakla yükümlü oldukları, böyle bir gayeye binaen bekleyecekleri belirtilir. Bu konuda herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Ancak mütercimlerin önemli bir bölümü söz konusu deyimsel ifadeyi lafzi anlamıyla tercüme etmişler ki bizce bu doğru değildir. Elmalı: ... diğer kısım arkanızda beklesinler ... Çantay: ... arkanızda bulunup düşmana karşı dursunlar ... D.İ.B., Atay: ... arkanıza geçsinler ... Bilmen: ... arka tarafınızda bulunsunlar ... Yavuz: ... düşmanın karşısına gitsinler ... Davudoğlu: ... ötekiler arkanızda beklesinler ... Ateş.....arkanıza geçsinler ... Bulaç ... arkalarınızda olsunlar ... T.D.V.: ... (diğerleri) arkanızda olsunlar ... Y. Öztürk: ... diğerleri arkalarında beklesinler .... A. Öztürk: ... namazlarım bitirdikleri zaman (düşmanın karşısına dikilsinler). Koçyiğit: ... arkanıza geçip (düşmana karşı orada) bulunsunlar. Hizmetli: ... arkanıza geçsinler ... Varol: ... arkanıza geçsinler ... Piriş: ... sizin arkanıza geçsinler ... Görüldüğü gibi mütercimlerin kahir ekseriyeti ayetin konumuzla ilgili bölümünü, "arkanızda beklesinler", "arka tarafınızda bulunsunlar", "arkanıza geçsinler", "arkanızda olsunlar" vs. şeklinde tercüme etmişlerdir. Ancak "Bunu niye yapsınlar?" diye bir soru sorulacağı zaman, şüphesiz yanıtını bulamayacaktır, çünkü tercümelerde bununla ilgili en ufak bir bilgi bile söz konusu değildir. Mütercimlerin bunun sebebini bilmemeleri ihtimal dahilinde değil, lakin önemli olan onlann bilmesinden ziyade muhatab olarak düşündükleri insanlara da bunu bildirmeleridir. Kanaatimizce mütercimleri bu konuda açıklayıcı bilgiler vermekten alıkoyan iki sebep vardır: 1. Ma'lumu i'lam etmeyi gerekli görmemeleri. 2. Katı bir literalci tutum. Ama eğer bu her iki tutumdan herhangi birisi veya ikisi Kur'an'ın anlaşılmasını engelliyor ya da zorlaştırıyorsa mazeret olarak geçerliliklerini yitirirler. İşte bu tür endişelerden dolayıdır ki Çantay, Yavuz, Koçyiğit ve A. Öztürk gibi zatlar metni ya parantez aralayarak açıklamışlar ya da mecazi anlamını dikkate alarak tercüme etmişler. Adlarını zikrettiğimiz dört şahsa ait tercümeleri okuyanlar, "namazda olmayanların "namazda duranların arkasına niçin gitmek durumunda olduklarını anlayacaklardır. - Size koruyuculuk yapsınlar. (Esed) - Arkanızda düşmana karşı siper alsınlar. - Düşmanın karşısına dikilsinler. (A. Öztürk) vs. Örnek: ..Onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle namaza dursun, silahlarını da yanına alsın, bunlar secdeye kapandıklarında diğerleri size koruyuculuk yapsın.[33]
16.02.2009 tarihinden beri 3406 defa okundu. Son takip: 21.11.2024 - 09:17